Davul Değilim Fırın Değilim Ben Neden Böyleyim?





                Sayalım ki bu bir sabah vakti. Dükkana geldim, uzundur gelmemişim. Her yer toz. Yerleri süpürüyorum tozları alıyorum. Camları geçmiş günün gazetesiyle siliyorum, çayı demliyorum. Klavyeme dükkan için dokunmaya hasretim. Oy şiir mi bu, değil. 

                Daha iyi bir giriş olsun isterdim ama nasıl başlanır unutmuşum. Haftalardır evden çıkmamışım, yatak odamı salona çevirmişim. Perdelerimi açıyorum ama camlarımı en son geçen yaz sildiğim için pencereyi açmazsam dışarıyı göremiyorum. Kalsın camlar, biraz daha silmeyeceğim. Çünkü silsem ne göreceğim? Oturduğum evin karşısında üç bloklu bir site var. Her blok aynı renk, her birinde beş kat var. Tahminim her katta dört daire.. Sağdaki blokta, birinci katın sokağa bakan sol dairesinde bir kadın var. Her sabah saat dokuz civarında balkona çıkıp gırgırını açıp balkon duvarına çarpa çarpa içindeki tozları silkeliyor. Sonra bi sigara yakıp uzun uzun sokağı izliyor. Arada bakışıyoruz ben de balkondaysam. Değilsem birbirimizi zor görürüz zaten camlarımı silmedim ki ehe ehe. Sonra orta bloktan biri çıkıyor, sokağa çıkma yasağında bile arabasına binip gidiyor. Öğlene doğru sağdaki bloktan da biri çıkıyor, elinde yakılmaya hazır bir dal sigarası. Yokuştan inerken cebinde çakmak arıyor. Genelde çakmak sol cebinden çıkıyor. Nar'ı çıkarıyorum o ara balkona. Gün yeni doğduğunda da saat onda da on birde de akşam üstü de, hava yeniden kararana kadar kuşlar oluyor sokak boyu. Uçmuyorlar hiç yükseğe. Ben kuş olsam hep uçarım. Onlar uçmuyor. Oldukları yerde zıpladıkları için Nar hep tetikte onları bekliyor. Ben de Nar'ı. Aşağı atlar korkusuyla, sokakta çocuğu oynarken gözünü üstünden ayırmayan anneler gibi izliyorum, bekliyorum. Atlarsa tutabileceğimden değil de insan endişeleniyor işte. Vay mermere çıkma, oy aşağıya sarkma. Canım yalnızken kahvaltı yapmak istemiyor. Erteleyebildiğim kadar erteliyorum kahvaltıyı. Kitap okumaya çalışıyorum iki arada bir derede. Bazen kuşlar balkona doğru gelmeye, Nar onlara doğru koşmaya niyetlenince onu içeri sokup okumaya devam ediyorum. Saat birle üç arasında yan binanın birinci katında oturan kadın balkona çamaşır asmaya çıkıyor. Neden bu kadar çok çamaşır yıkıyor? Ben tüm gün pijamalarımla oturdurduğumdan haftada bir nevresimlerle iki takım pijama yıkıyorum bitiyor. Onların niye bitmiyor? Nerden bileyim niye bitmiyor. Hasan var bi de. Hava güzelse annesi balkona çıkmasına izin veriyor. Mutfak penceremden bakınca balkonları tam karşımda kalıyor. Sivas'lı onlar. Annem bana geldiğinde balkondan balkona aralarında sohbet dönüyor. Niyeyse Sivas'lılar birbirini çekiyor. Aslında çekmiyor, sadece ülkenin yarısı Sivas'lı nihohoha. Hasan'ın annesi de benim gibi. Aşağı sarkma Hasan, duvara tırmanma Hasan, oy Hasan vay Hasan. Böyle böyle akşam olacak gibi oluyor. Güneş batmaya hazırken bazen sokaktan traktör geçiyor. Mavi bir traktör. Amca nedense traktörü bizim binanın otoparkına park ediyor. Otopark da arka balkonumun karşısı oldu. Deniz görüyorduk oradan ne güzel. Artık amcanın traktörüyle Faruk'un nefret ettiği adamın arabası ve bi de bilumum başka komşuların arabaları işte. Faruk da adamdan arabasını çok beğendiği için nefret ediyor. Balkonda otururken gelirse adam, Faruk gözlerini devirip küfür ediyor. Deli değil, oyuncu. Sanatla uğraşanların kafası bi miktar kırılıyor ister istemez. Sonra akşam oluyor. Hava kararıyor. Bütün komşular balkonlarda. Evlerden çatal bıçak sesleri geliyor. Ramazanda salatayı yaptın mı, ekmeği getir, suları doldur, hadi sofrayaa kız hadi dedim gibi ve benzeri sesler de geliyordu.Ezan okunuyordu, herkes aynı anda yemeğe başlıyor, her nasılsa herkes aynı anda yemeği bitiriyordu. Sonra hobaa herkes sofra toplamaya başlıyordu. Çaylar servis ediliyor, okey takımları ortaya çıkıyordu. Taş sesleri arasında balkonda oturup huşu içinde etrafı dinliyordum. Sonra üst katımdaki iki kız kardeş kavga etmeye başlıyordu, hala ediyorlar. Neyi paylaşamadıklarını anlayamadım ama yaşları birbirine çok yakın olduğu için kavgaları da bol oluyor. Kırk dakika kadar birbirlerinin saçını yolup on dakika mola verdikten sonra balkona çıkıp dedikodu yapıyorlar. Gece yarısına doğru bi tur kavga daha ve kapanış. Bi de alt kat komşum var ama onların kavgası o kadar masum ve komik değil. Abisinden dayak yiyen çocuğun çığlıklarıyla uyandığım oluyor bazen. Abi vurma diyor ama hıyar abisi vuruyor. Tam polisi arayacakken kavga bitiyor. Hiç zamanında yakalayamadığım için de olay arada tekrarlamaya devam ediyor. Gerçi ben polisi hiç tam zamanında arayamam zaten. Geçen yaz hafta ortasında sabah beşe kadar balkonda eğlenen komşularımızı şikayet için polisi aradığımda ben adres verirken içeri girmişlerdi. Sora polisi arayıp gelmeyin gelmeyin girdiler içeri demiştim. Doğru zamanda doğru şeyi çok az yaparım. Davul fırınıma benziyorum. Size hiç davul fırınımı anlattım mı? Durun biraz da onu anlatayım. Alt paragrafa geçiniz...

                Evime ilk taşındığımda fırınım yoktu. Ben de aksi gibi bayılırım fırın yemeklerine. Bigün misafirim gelecek. Aile dostumuz. Bana zaten ev hediyesi alacaklarmış, ihtiyacım olan neyse onu almak daha çok içlerine sinermiş. Annemin kolumu cimcirmesine hiç aldırış etmeden "nolur fırın alın bana" dedim meheh. Canlarım da bana bir fırın alıp geldiler. Fırın gerçek bir fırın, işlevi o yani. Hayattaki yegane işlevi içine konulan ürünü ısıtmak, pişirmek yani. E yapıyor da ama anlayamadığım bir biçimde bin türlü nazla niyazla yapıyor. İki tane patates koyuyorum içine lütfedecek de pişirecek de ben de yiyeceğim. Bekle allah bekle. En yüksek ısıda açıyorum fırını. Ayarladığım dereceye geliyor çat kapanıyor. Hoop ısı düşmeye başlıyor. Neyse ki bi noktada soğuduğunu fark edip yeniden ısınması gerektiğini hatırlıyor, tekrar ayarladığım dereceye çıkıyor sonra yeniden hoop ısı düşüyor. On dakikada pişecek şeyi kırk dakikada lütfen pişiriyor. Hiç vazgeçmiyorum. Kıymalı kol böreği açıp pişiriyorum onunla, hayatımda ilk kez bir tepsi bezeyi pastanede yediklerimiz gibi yapmayı başarıyorum, patatesler diziyorum tepsiye üstüne balıklar yerleştiriyorum off ne biçim oluyor ne biçim. Ama hepsi en az bir saatte yenilecek kıvama geliyor. Ben de böyleyim. Babam söylerdi hep, "hayatta bir görevin var sadece bir, ders çalışmak. Onu da yapmıyorsun." Davul fırınım gibiyim. Yapmam gerekenleri erteleyebildiğim kadar erteliyorum. Daha fazla erteleyemeyeceğimi anladığımda bi gayret yapıyorum. Haftalardır evdeyim, kah uyanır uyanmaz balkona sokağı gözetlemeye çıkıyorum kah yatakta panda gibi yuvarlana yuvarlana kitap okuyorum. Ders çalışmadım, herkes gibi yoga yapmadım, herkes gibi spor da yapmadım, türlü çeşit havalı yemek yapmadım, film izlemedim, oyun izlemedim. Yattım. Biraz sırt üstü biraz yüz üstü. Sefam olsun kardeşim ama haftaya sınavlarım başlıyor. N'apalım kardeşim sefam olsun. 








Yorumlar

  1. Uyumaya çalıştım fakat bir türlü uyku tutmadı,yorumu yarın yazarım dedim ama kendimi tutamadım ve şuan buradayım.Bir gecede bütün yazılarınızı okudum.Evet bir gecede "Yalan,inanıldıkça büyür." den "Davul Değilim Fırın değilim Ben Neden Böyleyim" e kadar hepsini bir solukta okudum.Nereden başlasam ki...
    Hiç doktora,psikologa gitmedim veya sorunlarımı kimseye tam anlamıyla anlatmadım.İşin kötüsü ne biliyor musunuz,dışarıdan bakıldıgında çok neşeli biriyimdir,bir arkadaş ortamında ortamı eğlendiren,neşelendiren,espriler yapan kişi vardır ya işte o kişi benim ve geceleri intiharı düşünen o kişide benim.İnanın bana intiharı düşündüren sorunumu sorsanız bende bilmiyorum,insan bilmediği birşey den dolayı mutsuz olabilir mi ?
    Hiçbir şey yapmak gelmiyor içimden uzunca bir süredir.Saatlere bir yerde hareketsiz oturup saatlerce sadece düşünebilirim.Bu sıralar en sevdiğim aktivite sadece düşünmek, herşeyi düşünmek,iyiyi,kötüyü,önemliyi,önemsizi...
    Bazen aile veya arkadaş ortamında otururken,muhabbet ederken ortamdan soyutlandığımı hissediyorum kendi beynimde.Neredeyim ben bu insanlar neler konuşuyorlar diye soruyorum kendime.Uzun sürmüyor bu durum nereden baksanız 1-2 dk kadar herşeyi sorguladıktan sonra muhabbete kaldığım yerden devam ediyorum tabi insanlar anlamıyorlar bunu.
    Artık insanlara sahte gülümsemekten,neşeli gözükmekten bıktım.İçimde benim bile bilmediğim öyle büyük bir dert varki kafayı yiyeceğim.Yalnız iken çok daha kötüyüm.O yüzden geceler benim için zulüm.Her gece uykuya dalmak için 2-3 saat imi yatakta dönerek harcıyorum.Duygu durumum o kadar farklılaşıyor ki gün,saat dakika içerisinde.Sevdiğim bir insandan,konudan,filmiden,dizi den yarım saat sonra nefret edebiliyorum.Birisiyle mükemmel bir şekilde muhabbet ederken dakikalar sonra of sussada bitse artık şu çile diyebiliyorum.İnsanlarla göz göze geldiğimde o kadar rahatsız oluyorum ki inanamazsınız.Resmen bir pitpul köpeği beni kovaliyormuşta bende kaçıyormuşum gibi.Maalesef ki bunun özgüvenle alakası yok,maalesef diyorum çünkü özgüvenle alakası olmasını tercih ederdim.Ben sizin tersinize uykudan nefret ediyorum.Aynı zamanda yaşamaktan da nefret ediyorum.Çıkış yolum yok.O kadar kötü durumdayım ki ne gece ne gündüz ne uyku ne de güneşin doğuşu beni mutlu ediyor.Bazı geceler o kadar çok şey düşünüyorum ki beynimden dumanlar çıkacak diye korkuyorum.
    Sizin yazılarınızda kendimi gördüm belkide bir gecede okumamı sağlayan şey o dur.O kadar güzel anlatmışsınız ki duygularımı,duygularınızı,duygularımızı...
    Bu satırları yazarken "İçine şeker koymaya bile tenezzül etmediğim bir acı kahve" pişirirken yazıyorum.
    Okurken en duygulandığım yazınız "Ölümü beğenmezsek birlikte döneriz".Başlığı bile beni ağlatmaya yeter de artar.

    Kendimi tanıtmadım çünkü ben bile kendimi tanımıyorum,ben hiçkimseyim.

    Albert Camus un da dediği gibi
    "bazı insanların sırf normal olabilmek için olağanüstü enerji sarf ettiklerini kimse bilmez."
    Yazım yanlışlarım ve hatalarım için özür dilerim.

    YanıtlaSil
  2. Yan yana oturup sırf keyfimiz öyle istiyor diye içine şeker koymayı tercih etmediğimiz kahvelerimizi içerken uzun uzun konuşalım isterdim. Yazmaya ve açılmaya başlarken amacım aynısını/benzerini yaşayana yalnız olmadığını hissettirmekti. Ben çok geç kaldım. Siz geç kalmayın. Mevcut halinizden en ufak bir şikayetiniz varsa uzamanından yardım alın. Yazarken kuralları ihmal edip yanlışlık yaparsanız çok şey kaybetmezsiniz, özür dilemeyin. Kendinizi ihmal ederseniz işler biraz karışabilir ona bişey söyleyemem :) sevgiler...

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Olacak Olacak Olacak O kadar

Şaşıfelek Çıkmazı ve Daha Bisürü Şey

Fazla Konuştum Hadi Zengin Kalkışı