Umut Yeniden Doğmak Demektir



                      Hoş gelişler ola ey okuyucu! 
Yedinci kere başlıyorum yazmaya. Farklı tarihlerde altı post daha yazdım ama yayınlamadım, hepsi taslak oldu yatıyor. Maşallah. Yayınladığım son postu yazdığımda yirmi dört yaşındaydım, halbuse bak bugün yirmi altı oluyorum tey tey. Kaç depresyon atlattım, ne ataklar geçirdim, rüzgara karşı kaç kilometre koştum, kendimle kaç kere gurur duydum kim bilir... Bir ben bilirim ama tek tek sayamam şimdi, nasıl sayayım neredeyse iki yıl olmuş. 
Önce bir tatlı sürpriz: yeniden üniversiteli oldum, hem de o sınavını kazanamayıp yolumu kaybettiğim okula girdim. Kazanmak bana çok iyi geldi. Bahsettiğim kazanım okul özelinde değil. Herhangi bir şey yapabilmiş olmak güçlü hissettirdi. Kendimden başka bir şeyim yok gibiyken insanlık için tırt, benim için "oha ben bunu nasıl yaptım"lık bir başarım oldu. Bir süre her gece başarıma sarılıp uyudum, sonra heyecanım azaldı, başarım gözümde küçüldü, daha iyilerini/yenilerini umdum. Rölantideyim şimdilik, bakalım... 

                  Bu blogu dört yıl önce açtığımda sadece hastalığımdan bahsetmeyi planlamış, daha fazla insana ulaşmayı/farkındalık yaratmayı amaçlamıştım. "Ben de buradayım ve sen de burada olabilirsin kuzum, korkma. Ben de korkuyorum ama birlikte olduğumuzda daha kolay olacak. Kolay olmazsa da kolay edeceğiz." demek istemiştim. 'Benim gibi' olanlara. 'Benim gibi' olanlar, benim hissettiklerimle aynı şeyleri mi hissediyor, sonra ne oluyor, onlar ne yapıyor merak ediyordum. Kimse yazmamıştı. İlk gittiğim doktorun söylediği şeyi düşünüp düşünüp kollarım rendeleniyormuşçasına acı çekiyordum. Hastalığımın toplumda görülme olasılığının yüzde iki olduğunu söylemişti. Her yüz kişiden doksan sekizini bulup kollarını bacaklarını kırmak istiyordum, çünkü bence bana yazıktı. Kimseye hiçbir kötülüğüm dokunmamıştı ve çocukluğumdan beri başıma hep saçma sapan şeyler geliyordu. Hiç mutlu uyuduğumu ve mutlu uyandığımı hatırlamıyordum. Mutlaka vardır ama benim aklıma hep kötü olanlar geliyordu. İtiraf ediyorum hala öyle. Bu konuda hala bir iyileşme gösteremedim. Hala gözlerimi kapatıp eskiden yaşadığım bir şeyin aklıma gelmesini beklediğimde kalbimin kırıldığını hissediyorum. Çok fazla konuda çok fazla iyileşme gösterdiğim halde doktorumun ışık altı depresyon olduğunu söylediği ataklar geçiriyorum. Eskisi gibi değilim. Artık yatmaktan vücudum morarmıyor. Artık yıkanmaktan korkmuyorum. Artık evimi temizleyebiliyorum. Kitap okurken daha kolay odaklanabiliyorum. Film izleyebiliyorum. Açık pencere görünce atlamak gelmiyor içimden. Tırnak yemiyorum. Yanımda kalsınlar diye arkadaşlarıma yalvarmıyorum ya da biri geldiğinde kapıda oturup kapıyı açmam için yalvarmıyor. Markete gidip alışveriş yapabiliyorum. Musluk suyunu kaynatıp soğutmak yerine gidip su alıyorum, o suyu içiyorum. İnsanlarla göz göze gelmekten, ten temasından korkmuyorum. Artık kolay yaşıyorum. Blog amacına sadık kalamadı biliyorum, zamanla günceye evrildi. Ama bence ilk kez karşılaşıyorsak kuzum, bak hayatım çok değişti. Çünkü değişebiliyor. İyileşeceksin diye kandırmayacağım seni, doktorun ben değilim. Bir gün evini dengede tutabilmek için iki buçuk kiloluk dambıllara ihtiyaç duymayacaksın, evinin zaten dengede olduğunun farkına varacaksın. Belki bir kere olup bitmeyecek, sen yıllarca dambılların yerini değiştirmeye devam edeceksin. Olsun. Olabilir. İşler başkalaşacak. 

                  Doktorumdan bahsedeyim biraz da, tıp camiası doktor görsün. Yaklaşık bir buçuk yıl kadar önce yine mevcut bir tedavi elimde cortlamıştı. Biraz böyle takılayım diye düşünmüştüm ama öyle olmadığını biliyoruz. Babamı arayıp acilen bana iyi bir doktor bulmasını, elimdeki iyi doktorların tükendiğini söylemiştim. O da rastlantı bu ya o günlerde gittiği cenazede bir doktorla tanıştırılmış, beni anlatmış. Evet bunlar cenazede yaşanmış. Doktor benimle ilgilenebilecek şahane bir arkadaşı olduğundan bahsetmiş. Randevu almaya çalışmışlar ama arkadaşı o sırada Amerikadaymış. Gelmesini bekleyebilecek gibi olmadığımdan Amerikadaki doktorun sahibi olduğu hastanede başka bir doktor bulduk. Yrd.Doç.Dr. Oğuz Tan. Bunca yıldır aynı tanıyla doktor doktor geziyorum ilk kez bir doktor "dur önce beynine bakalım" dedi. Hemen eeg çektik. Garip bir deneyimdi. Güzeldi. O kadar pahalı olmasa arada gider zevkine çektiririm ama o kadar pahalı. Kafamın çeşitli noktalarına ucu metalden şeyler yapıştırıldı. Yönergelerle ağzımı kapatıp, çenemi açmaklar olsun, gözümü kırpmaklar kırpmamaklar, sabit bakmaklar olsun, yaptım hep bunları. Güzel olan yerler buralar değil. Güzel olan yerlere geleyim hemen, gözlerimi kapattım. Yüzüme kocaman, keskin ışık tutuldu. Işık yandı söndü falan. Çok güzeldi. Resmen Mariodaymışım gibiydi. Piksel pikseldi her şey. Borulardan giriyormuşum gibi hissettim, mantar kovaladım. Oralar güzeldi işte. Sonra işlem bitti. Saçlarım iğrenç yapış yapış oldu. O jeller kafa derimde kurudu. Kötü bir şeydi. Sevmedim o kısmı. 
Doktor sonuçlara baktı ve alnımın hemen arkasının çok yavaş, sol orta bölümünün de çok çok hızlı olduğunu söyledi. İşte benim duygu durum bozukluğumun sebebi bu. 

SAKIN BİR DAHA KİMSE GELİP "BÖYLE İŞLER KAFADA BİTER, NE GEREK VAR İLACA. BİRAZ GÜÇLÜ OL KENDİNE GEL" DEMESİN. YEMİN EDERİM SADECE KALP KIRMAM, TEKMELERİM. YETER. 

Beynimdeki denge bozukluğunu tedavi etmek için de doğru dozda doğru ilaçları kullanmam gerekiyordu. İlginçtir ilk denemede doğru ilacı, ikinci kontrolde de doğru dozu bulduk. Önceleri ayda bir görüşüyorduk, sonra iki ayda bire, üç ayda bire ve artık altı ayda bire geldik. Unutmadan Oğuz Beyin NP Beyin Hastanesinde çalıştığını da yazayım. Kesin işe yarar diyemem, isteyen denesin. İnsan çaresiz kalınca duyduğu her isime koşuyor. Her doktor her hastaya iyi gelmeyebilir, bütün sırlarınızı açıyorsunuz. O koltuğa oturunca tamamen savunmasız kalıyorsunuz. Yargılanabilirsiniz, güvenmeyebilirsiniz, inanmayabilirsiniz. Ne bileyim işte odadaki renkler/dekor sizi rahatsız edebilir. Bana olmuştu mesela. Gözüm duvarlara takılıyordu, konuşurken başım dönüyordu. 

                  Biraz da hayatımın tüm bunların dışında kalan kısmından bahsedeyim mi? Bence bahsedeyim. Güzel şeyler oluyor. Şu an masamda aşağı yukarı yirmi yedi yıl önce çekilmiş kırmızı tulumlu bir çocuk fotoğrafı var. Çok komik, çok güzel bakıyor. Hiçbir şeye kızmıyor. Tahammülü mü yüksek, vicdanı mı güçlü, kalbi mi büyük bilmiyorum. Acıdığı için o kadar güzel gülümsüyor sanıyordum, hayır acımıyor. Canı gülümsemek istediği için gülümsüyor ve şans eseri güzel de gülümsüyor sanıyordum, hayır tam olarak öyle de değil. Benim gözlerim çabuk dolar. Leğen var sanki. Hemen dolar. Ne zaman dolsa gözlerim, şu an masamda duran aşağı yukarı yirmi yedi yıl önce çekilmiş fotoğraftaki kırmızı tulumu çocuk bir ters ışık yaratıp duvarlarda elleriyle güvercin gölgeleri uçuruyor. Her gün bilmediğim bir şey öğretiyor. Dijital saatlerde her rakamın aslında sekizden çıktığını bir ağlama krizim sırasında o öğretmişti. Burnumu silip "aa doğru lan" diye aydınlanmıştım. Tiyatro tarihinden doksan aldıysam onun sayesinde, olduğum anın tadına az buçuk varabilmeyi öğrendiysem, tek başıma her şeyin üstesinden gelebileceğimi ama iki kişi olunca bütün işlerin daha hızlı biteceğini fark ettiysem, yalnızlıkla tek başınalık arasındaki farkı anladıysam, hayatımda ilk kez değer gördüysem hepsi onun sayesinde. Biri bana, tüm bunların gerçek olduğuna inanmıyor. Lütfen inansın. Her yirmi yedi kasımda geçen yaşıma bir mektup yazıyorum. 
Geçen yıl şöyle yazmışım: 
Sevgili yirmi dördüncü yaşım, yirmi üç yıl yaşamadığımı seni yaşayınca anladım. Hayatımın en güzel yaşıydın. Daha güzel bir üç yüz altmış beş gün düşünemiyorum. Kendimi çok başarılı, çok güzel, çok zeki, çok komik, çok mutlu hissediyorum. Yolumu kesiştirdiğin herkes için teşekkür ederim. Yeni arkadaşlarım için, sağlıklı uykularım için, hayalimdeki evi yuva yapmama fırsat verdiğin için, okulum için teşekkür ederim. Yirmi beş daha iyi olabilir mi bilmiyorum, seni aratmasın. Güzel olan tek yaşım olarak kalma. 
Bu yıl şöyle yazacağım:
Sevgili yirmi beşinci yaşım, yirmi dördü yalnız bırakmadığın, güç bela kurduğum düzenin bozulmasına izin vermediğin için teşekkür ederim. Belli ki şansım döndü. Bütün duygularım gerçek. Yedi yüz otuz gün bir hayalden, kurmacadan ibaret olamaz. Sana bir şarkıyla veda edeceğim, bunu hak ettin :) 

 











Yorumlar

  1. Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  2. Severek heyecanla okudum. Aslında yorum yapmayı sevmem ama siz farklısınız yollarımız kesiştiği için. :)
    Daha doğduğumuz anda hayat bize dertler açabiliyor, tabiki zor olmuyor mu ? Hemde nasıl zor oluyor. Ama benim düşüncem de bu zorluklar güçlendiri gibi birşey yani çocukken içtimiz en acı ilacı düşünün içerken nasıl zorlandığımızı ama sonunda şifa olucak. Aynı hayattaki dertleri de böyle görüyorum. Resmen deneme yazdım. Neyse çok uzatmıcam bu uzatmamis halim : Çok güzel yazılarınız daha sık sık yazın :))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim, böyle dönütler en büyük motivasyonum :)

      Sil
  3. Merak ile okudum. Benzerliğin kudretine sığınarak elbette. Benzerliğe duyulan merakın verdiği yetki ile detaylıca konuşmak istediğim de aşikar. Ulaşıp ulaşmamak sana kalmış, muhakkak.

    Devam et lütfen! :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. sedaozdemirr.10@gmail.com mektup arkadaşı olmak için çok geç ama mailini bekliyorum :)

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Şaşıfelek Çıkmazı ve Daha Bisürü Şey

Fazla Konuştum Hadi Zengin Kalkışı

Altı yaşındayım, dantelli çoraplara kılım.