Biber gerçektir, gerçekler çok acıdır.

              


                Şaşıfelek Çıkmazı elli dokuzuncu bölümde final bile yapmadan ortadan kaybolduğunda günlerce yataktan çıkamamıştım. Çekimleri iki bin bir yılında bitmiş bir dizi için iki bin on altı yılının yazında depresyona girmiştim. Sabah olmasının bir anlamı yoktu çünkü Şaşıfelek Çıkmazı'nın altmışıncı bölümü de yoktu. Ben ortalıkta "Mendilimin yeşili/ben kaybettim eşimi" diye dolanırken biri de çıkıp "al bu mendil sende dursun/sil gözünün yaşını" diye altmışıncı bölümü bulamıyordu. Nakaratta ağlamaya devam edip türkünün ikinci kıtasına gelince "mendilim benek benek/ortası çarkıfelek" deyip çevirdim çarkımı. Bilmeceyi çözmek için ihtiyacım olan iki yumak ipi kaptığım gibi bikini örmeye başladım. Yetmedi, kış gelince beş yumak ip daha kapıp bu sefer de kazak ördüm. Bir kazak en az dört aşamada örülebiliyordu ve bitmesi en az iki tam günü alıyordu. Örgü işi artık resmen çerezdi. İki şiş bir yumakla dünyaları örüyordum bu tat başkaysa bile artık eskiydi. En son çorap örüp zirvede bırakınca yapacak yeni şey, tadacak yeni heyecan aradım. Her akşam inatla yeniden yapıp yeniden yaktığım kekler mutfak masasında borcam işgaline devam ederken, babam şakayla karışık artık suyunu çıkarmamam gerektiğini çünkü fırına koyduğum hiçbir kek hamurunun piştiğinde kek olmadığını kahkaha atarak söyleyince vazgeçtim çabamdan. Böylece fırın da borcamlar da mutfak masası da benden kurtuldu. 

                İnsan bazen vazgeçmeyi bilmeli. İnsan bazen vazgeçince kaybetmiş olmaz. Sadece savaşmayı bırakmış olur. İnsan bazen savaşmayı bırakabilir çünkü belki de yanlış cephededir. Yanlış cephede tonla ok attım. Sorun sağ göğsümdedir dedim sağ göğsümü kestim. Ben saçlarımı bile kestim. Çelik en sert olanıdır sanıp kendime çelikten iplerle zırh ördüm. Geceleri herkes uyuyunca ördüğüm zırhı giyip sokaklarda dans ettim. Eve dönünce biraz tırnaklarımı yedim. En uzun ne kadar uyumadan durabilirim diye kendimi kontrol ettim. En uzun ne kadar aç kalabilirim ona baktım. Bigün hiç oksijen kalmazsa ne yaparım diye merak edip nefesimi tutup bekledim. Anlatayım bak, sen de yaparsan bil. Önce kolay gibi oluyor. Suya dalmadan önce yaptığın gibi alabildiğin en derin nefesi alıyorsun. Ucundan tuttuğun nefesle biraz idare edip parça parça geri veriyorsun. Oralar kolay "ooo bebek işi bu ben dururum böyle beş saat" deme, sonra yapamıyorsun. Hiçbir zaman sonsuza kadar nefesini tutamayacaksın. B planı yapmanı önerecekler, dinle onları. 

                Ben aslında bugün buraya "meğer yaşadığım her şey kafamdan uydurduğum bir simülasyonmuş" yazacaktım. Ama gerçekmiş. Gerçekler de ne biçim acıymış. Hiç beğenmedim. O yüzden en başından yazacağım: Kertmezkele, yirmi üç ocak iki bin on yedide söylenen saatte söylenen yere gitti. Elinde bir şişe kırmızı kapsülle eve döndü. "Bugün olmadıysa hiç mi olmayacak yani? Olmazsa olmasın, o zaman ben de yan flüt çalarım" dedi. Ertesi gün kendine kurs bulmayı planlayıp ilk kırmızı kapsülü yuttu...
                
                

                

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Olacak Olacak Olacak O kadar

Şaşıfelek Çıkmazı ve Daha Bisürü Şey

Fazla Konuştum Hadi Zengin Kalkışı