Keşke dünya toz şekeri ile kaplı olsaydı.



                "Çocuk oldum sonra ağladım, yağmur bile beni ayıpladı.
                       Söz dedim, söz verdim.
                           Ruhumu gömdüğüm yer hâlâ belli.
                               Güneşi özledim, sonra seni
                                    Keşke gölgesine razı bir fesleğen olaydım." 

                                                                         Didem Madak 

              
             Günde yirmi sekiz saat uyurken dört saatle ayakta kalmaya başladım. Unutacak mekanizmam yoktu, hatırlamamak için elimden ne geliyorsa yaptım. Hastayım. Hayatının tamamını yatakta geçirmesi, her olaya zırıldaması beklenen, sürekli destek olunması gereken, tek başına ve hatta ilaçsız yaşamasına mucize gözüyle bakılan bir hastayım. Ne zaman yaptım bilmiyorum ama ben artık insan ilişkileri oldukça iyi olan, yatakta herkes kadar vakit geçirip gün doğunca kalkıp kahvaltı hazırlayan, yolda tek başına yürüyebilen, dik durmak için çoğu zaman efor harcamadan kendiliğinden dik durabilen (beş kelimelik cümlede elli tane anlatım bozukluğu yaptım aslında hiç yapmam bilirsiniz) biriyim. Artık her zamankinden daha iyiyim. Hayatımda ilk kez bu kadar iyiyim. İşe yarıyorum. Kemik üstü deri kaplama değilim, nefes alıyorum. Uzun süredir de sadece mutluluktan ağlıyorum. İnsan mutluluktan ölmez biliyorum, yorgunluktan ölmek deyiminin de gerçek olmadığını umuyorum. Bazen kemiklerimin iç içe geçtiğini hissediyorum ve ağrıdan yatamıyorum. Bazen hâlâ nefes alırken kalbimin ağzımdan çıkacağını sanıyorum, ciğerim burnumdan düşecek diye korkuyorum. Hâlâ bazen kollarım jel gibi, aldırmıyorum. Hastayım, farkındayım; umursamıyorum. Yapacak bişey kalmadığını, alışmam gerektiğini düşünüyorum. Didem Madak okuyup gölgene razı olamazsın, sen fesleğen değilsin deyip bir gayret ayaklanıyorum. Yapacak bişey yok, görüyorum duruluyorum. Elimden bu kadarı geliyor, yokmuş gibi davranıp yok edemiyorum. Güçsüz değilim, daha fazla direnecek gücüm yok. Unutamıyorsam hatırlamamaya çalışıyorum. Bazen başarıyorum, bazen ağlıyorum. Bazen nefret edip çoğu zaman sarılıyorum.

             Herhangi bir beklentim olmasa canım da yanmaz inancıyla uyandım bu sabah. "Dünyayı sevgi kurtaracak" diye bağıran arkadaşımın sesiyle doluydu kulaklarım. Yola çıktığımda yağmur bitmiş, toprak kokmuştu. Göğün temizliği, günün güzelliği, açmaya gittiğim dükkanın önünde bekleyen sokak köpekleri, demlediğim çayın tadı... Uyuduğum onca yıla üzülüyorum. Kaçırdığım hayatıma, yaşayamadığım güzel günlerime, kuramadığım hâyâllerime... Yenilerine sarılmak vakti. Tanıyacak çok insan, dokunacak çok hayat var. Çok derde derman, çok çocuğa ana olmam lazım. Ayakta kalmam şart çünkü ben bu dünyada en çok yıkılmaktan korkuyorum. Dört duvar kimine huzurdur ama ben kapılar kapanınca ağlıyorum. Durup dinlenecek vaktim yok artık, kaçırdıklarımı yakalamaya koşuyorum. 

Yorumlar

  1. Burdan yorum yazabiliyor muyuz

    YanıtlaSil
  2. Şekerle kaplı olsun ama ağızda patlayan şekerlerden olsun olar mı?

    YanıtlaSil
  3. Didem Madak'ı görünce bir çırpıda okudum hem de en sevdiğim şiiri! Bu şiir fesleğenin sadece çok güneşli havaları sevdiğini öğrendiğimde durup düşünmeme yol açmıştı. Şiir bunu öğrendikten sonra o kadar anlam kazanıyor ki. Menekşelerin kokusuz olduğunu öğrenmek gibi

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Durup düşünme evresindeyim. Fesleğenlerin arkasından çok atıp tutmuştum ayıp sanırım.

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Şaşıfelek Çıkmazı ve Daha Bisürü Şey

Fazla Konuştum Hadi Zengin Kalkışı

Altı yaşındayım, dantelli çoraplara kılım.