Kayıtlar

Fazla Konuştum Hadi Zengin Kalkışı

                          Günaydın. Kahve demledim demin. Her sabah demliyorum. Her sabah en az bir bardak taze taze demlenmiş kahve içmeyince kendime gelemiyorum. Geçenlerde konuşurken Ayça'ya "hatırlıyo musun, ilk geldiğim günler sen kahve yapınca yok ben sevmem diyodum" dedim, hatırladı. Ben fakirlikten sevmiyormuşum kahveyi. Ağzım alışık değilmiş. Ne var, evde kahve makinesi vardı, filtre vardı, iyi çekirdekten öğütülmüş kahve vardı ben mi içmiyordum? Durun kahvemi alıp geliyorum.                           Pardon, katıksız mal olduğum için makinenin fişini takmamışım yarım saattir kahve bekliyorum. Niye kokmuyor diye düşünmek de gelmemiş hiç aklıma. Kafamın üçte birinin çalıştığının kanıtı.                          Bazen kendime haksızlık ediyormuşum gibi geliyor. Aslında yeteri kadar çalışan bi kafam, ortalama zekam, ortalamanın üstünde bile sayılabilecek zekayla harmanlanan mizahım var. Artık dört işlem yaparken başım dönmüyor, eskisine oranla şehirde daha az kaybol

Şaşıfelek Çıkmazı ve Daha Bisürü Şey

                          İnci'nin mahalleye girişiyle başladı her şey. Biz onu kocasını dövdükten sonra iki parça eşya alıp elinden tuttuğu kızıyla mahalleye döndüğü gün tanıdık. Vakur, ulaşılmaz görünüyordu. Babası eve almayınca pencerede gördüğü Aysel'e gitti. Aysel... Benim kızıl saçlı huysuz komşum. Kocası ölmüş Aysel'in. İki oğlu var. Çocukları alıp babasının evine dönmüş. Cesur, Kemal Baba, oğlanlar ve Aysel birlikte yaşıyorlar. Her günü aynı Aysel'in. Numarasız. Cetvelle çizilmiş gibi... En büyük aksiyonu canı çok sıkılınca bahçemizdeki ağaca çıkıp meyve toplamak, topladığı meyvelerden reçel yapmak. İleriki günlerde İnci'yle iş kuracaklar. Ağaca çıkması ampul yakacak kafalarının hemen üstünde. Civar bakkallara, konuya komşuya kavanoz kavanoz reçel dağıtılacak. Sonra işin içine Murat girecek, her şeyi mahvedecek. Murat Saadet'in kocası. Saadet'ten çok küçük. Adını unuttuğum bi ortak tanıdık vesilesiyle evlenmişler. Murat, çok parası olan Saadet'le

Olacak Olacak Olacak O kadar

                          Yalan değilse Boris Vian'ın şöyle bi sözü var: "Hiçbir çiçekçi dükkanının demir kepenkleri olmaz. Çünkü; kimse aklına getirmez çiçek çalmayı.." Bana çok Yılmaz Erdoğan gibi geliyor. Bigün çok cesaretli olursam asıl Yılmaz Erdoğan hikayemi yazacağım. Fakat o gün bugün değil çünkü ben ne zaman ne istersem o zaman onu yazarım. Ellere nesi?                            İstanbul'a taşınalı eşit yaklaşık dört ay oluyor. Dört ayın ilk üç ayı kaybolmakla geçti. Kendimi kurtardım bi şekil ama geçen hafta yol tarif ederken de arkadaşımı kaybettim. Olsun, bunlar çözülmeyecek sorunlar değil. Şehirde vapur var bi kere. Vapurlarda yol boyu müzik yapanlar ve hatta bi de Ezgi'nin Günlüğü çalanlar var -ki bilirsiniz, ruhumu teslim edecek kadar severim- bu yüzden katlanması kolay bile sayılabilir. Yalan değil şimdi ilk ay her gün ağlayarak geçti fakat artık kabullendim. İstanbul'da her yer her yere uzak, iki yaka arasında gelip gitmek çok mu dert diyorum

Mendilimde Kan Sesleri Olabilir Bu Başlık

                     Merhaba.                     2021'in 8 Martından beri görüşmüyoruz, naber? Haberiniz yok, aynı sene düzensiz aralıklarla yazmaya niyet etmişim de taslakta kalmış giriştiğim postlar. Ben de demin gördüm. Sigarayı bıraktığımı söylemişim, aradığım kitaplardan bahsetmişim, günlük yazmaya nasıl başladığımı ve öykü kurmaya başlamamın da o günlere dayandığını, devamsızlıktan kaldığım dersleri anlatmışım. Çok şey yazmışım hiçbirini paylaşmamışım. Hepsini dert sanmışım, fazlasını görmeyince oturup mevcut sorunlarıma ağlamışım. O posttan yaklaşık bir yıl sonra iki ayağım kırıldı. İkisi de bilekten kırt diye gitti. Birinin kırığı, kemiğin dikey halde ortadan ikiye yarılması şeklindeydi. Ay baştan anlatayım mı, çünkü çok komik. Ben o gün hayırlı birkaç iş için İstanbul'a gelmeye karar vermiştim. İyi bi iş teklifi vardı, onu konuşacaktık ve belki de ben şimdi meşhur olacaktım. Hazırlandım, çıktım, o zamanın parasıyla bin lira (1000) verip taksitlerini üçe böldürdüğüm, ş

Merhaba, Ben Vajina.

Merhaba ben vajina. Üzerimde hiçbir hakkınız kesinlikle saklı değildir. Bir değerim ve kimliğim kesinlikle yok.Bazen bir et parçası, çoğu zaman boşalacak bir kabım. Örümceklerin ağ ördüğü beyinlerin hayattaki tek amacıyım. Bazılarının tecavüzle övündüğü ama adımı söylerken utandığı o bacak arası kavramların hepsiyim... Birçok kesim için yalnızca ıstıraptan ibaretim. Vücudun bir parçası değil, ahlakın bitmek bilmez izdüşümüyüm.  Anlamı asla bilinmediği halde üç paraya satılan etik değerlerinin bütünüyüm. Saygıya kesinlikle uzağım. Değer bilmek, saygı görmek ve araç olmak kesinlikle benim işim değil.  Yaşamın bir parçası değilim, benim gibi bir utanç organının yaşamsal bir bağlantısı olabilmesi asla mümkün değil.  Utanç duyulan tüm değersizliklerin, aşağılanmanın, yoksunlaştırılmanın sebebiyim. Aslında elin, kolun, bacağın kadar seninim, sana ait. Ama benim bir bütünün parçası olduğumu kabul etmek ve nefes alan bir bedenin tüm değerlerinin içinde olduğumu kabullenmek işten bile değil.  B

İmkanım Olsa Ben de Uçardım

Resim
                  Merhaba. Nasılsınız? Ben çok iyiyim, harikayım. Bundan sonra böyle. Esnaf gibi davranacağım. Vazgeçtim davranmayacağım. İstediğimi yaparım.                  Uzatmadan konuya gireceğim çünkü uzayınca girecek yer bulamıyorum. Bi dakika, önce Kara Gözlü Düriye'yi açmam lazım. En sevdiğim türkü bu. Şaka yaptım en sevdiğim değil ama güzel. İçimden tıkı tıkı oynuyorum. Omar Dayımın Gatırı da çok güzel. Onunla da tıkı tıkı oynanılır.  "Oldu mu güzelim oldu mu? Söz yerini buldu mu? Bize kötü diyenler allahından buldu mu?"                     Bir yıl aradan sonra doktorumu görmeye gittim. O da ben de görüştüğümüze çok sevindik. Hep bir saat gibi geliyordu ama babam söyleyince anladım ki bir saat konuşmuyormuşuz. O kadar kısa sürede odadan uça uça çıkabiliyor olmam çok büyülü değil mi sizce de? Ödemeyi girişte alıyorlar. İçimden bişeyler kopuyor gibi oluyor. Sanki iç organlarımı veriyorum. Neyse ki babam ödüyor. Ben ödüyor olsaydım korkudan gitmekten vazgeçebilird

İrili Ufaklı Sızılar

Resim
                        Merhaba dostlar, merhaba kardeşlerim, merhaba acıyı kederi aramızda pay edip bala çevirdiğimiz yoldaşlar. Sigaramı, kulaklığımı, Ezginin Günlüğü şarkılarımı, adını unuttuğum bi ağacın tütsüsünü aldım, son bilmem kaç ayın özetini geçmeye, güncelleme yapmaya geldim. Biraz eski formata döneceğiz, biraz güleceğiz, biraz da canımız ne istiyorsa onu yazıp oyalanacağız. Yazmak için varız, ne yapalım biz de böyle tutunuyoruz. Klavyeye geçmek zor, geçince yapışıp bırakamıyoruz. Niye öyleyiz bilemiyoruz. Sol omzumuz tutulmazsa uzun uzun dertleşeceğiz. Birinci çoğul ekinden kurtulalım bi dakika.                               Kurtulduk.                          Sabit konu başlığım yok, önceliği neye vereceğimi düşünmedim, kronolojik deneyelim bakalım. En son ne zaman yazdığımın tarihine bakmadım. Yaz başından başlıyorum... Kafeslerimize kapatıldığımız ilk günler biraz şaşırdık. Kendimizi nereye vuracağımızı bilemeyip ekşi mayalı ekmekler yaptık, yeni yemek tarifleri denedik